TANINMIŞ MARKA

Önceki sayılarımızda, kısaca markanın tanımı ve Türkiye’de marka hukukuna ilişkin yasal düzenlemelere yer vermiştik. Bu ayki sayımızda, bütün firmaların ve dolayısıyla markaların nihai hedefi olan “Tanınmış Marka”  müessesesinin yasal karşılığına yer vereceğiz.

Bir markanın Tanınmışlığı olumlu olabileceği gibi olumsuzda olabilir. Tüketici bir markaya ait ürünü çok beğendini beyan ederek, başkalarına tavsiye edebileceği gibi, üründen hiç memnun kalmadığını kullanılmaması gerektiğini de, etrafına beyanla yayabilir. Tanınmışlığın menfi ve müsbet karşılığı olmakla birlikte, dünyada ve Türkiye’de “Tanınmış Marka” müsbet bir algıdan yola çıkılarak tanımlanmıştır. Yasal düzenlemeden gaye, tanınmış markaların düşünce ve emek hırsızları tarafından suistimaline yasal zeminde engellemektir. Bu sebeple, hukuk sisteminde menfi bir tanınmışlık düzenlenmemiştir.

Türk Hukuku Sistemimizde markalara ilişkin yasal düzenleme olan, 556 sayılı markaların korunması hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7/ı anlamında tanımış markadan söz edilebilmesi için bir takım şartların yerine getirilmesi gerekmektedir. Öncelikle, markanın ilgili toplumsal çevrede bilinmesi gerekmektedir. Bu bağlamda markanın tanınmışlık derecesi önem arz etmektedir. Paris Anlaşması anlamında tanınmış markanın sahip olması gereken tanınma derecesi konusunda herhangi bir oran olmadığından, bunu üye ülkelerin yetkili makamları somut olayın özellikleri çerçevesinde yapacaktır. Doktrinde, markanın ilgili toplumsal çevrenin büyük bir kesimince bilinmesinin yeterli sayılacağı belirtilmiştir (Sabih Arkan, Marka Hukuku, Ankara 1997, C. I, s. 93)

Bu hükmün amacı, Paris Anlaşmasına üye ülkelerde kullanılan, ancak korumanın talep edildiği ülkede henüz tescil edilmemiş veya kullanılmaya başlanmamış markaların korunmasına yönelik olduğundan, çok düşük bir tanınmışlık derecesi yeterli kabul edilmemelidir. Tanınmışlık derecesi çok düşük tutulduğunda marka hukuku ile sağlanan korumanın esas itibariyle tescile dayandığı şeklindeki ilkenin herhangi bir anlamı kalmaz. Ancak markanın tanınmışlığının tespitinde ilgili toplumsal çevredeki marka konusundaki genel bilgi gerekli ve yeterli olup, ülkede yaşayan herkesin markayı bilme zorunluluğu yoktur. İlgili toplumsal çevre, markanın hitap ettiği kişilerden oluşur. Nitekim TRIPS’de, tanınmışlığın ilgili sektörde tanınmışlık olarak anlaşılması gerektiği belirtilmiştir (m. 16).

Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış markadan söz edebilmek için markanın, sözleşmeyi imzalayan ülkelerden an az birinde ve ayrıca Türkiye’de tanınmış olması gerekmektedir. Dolayısıyla, markanın Paris Sözleşmesine taraf ülkelerden birinde veya birçoğunda tanınmış olması yahut bir çok ülkede tescil edilmiş olması, tek başına markanın Paris sözleşmesi anlamında tanınmış bir marka olduğunun kabulü için yeterli değildir.

Yasal düzenlemeler çerçevesinde, tanınmış bir markanın aynı ve/veya benzerinin tescil edilmesi için müracaat olunması halinde, 556 Sayılı KHK m.8/4 maddesi karşımıza çıkmaktadır. Madde metnine göre; Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir. hükmünü amirdir.

Tanınmış markanın 556 s. KHK’ nın 8/4 maddesi anlamındaki korumadan yararlanılabilmesi ve markanın farklı mal ve hizmetler yönünden de korunabilmesi için;

  1. Tescilli markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir kazancın sağlanması,
  2. Tescilli markanın itibarına zarar verilmesi,
  3. Tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçların doğması,

ihtimalleri karşısında, üç şartın (bu şartlardan en az birinin) mevcut olması gerekir. Bu şartların ise soyut ölçülerle değil, somut delillerle desteklenmesi gerekmektedir.

556 s. KHK, m. 8/4 anlamında önceki markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin farklı mal ve hizmetlerde kullanılması, tanınmış marka sahibinin ürettiği ürüne olan güven nedeniyle, üçüncü kişilerde, bu ürünlerin de önceki marka sahibi tarafından üretildiği hissi uyandırarak, satın almalarını sağlayabilir. Bu durum, marka sahibi arasında bağlantı olma veya haksız yararlanma olgusu olarak tanımlanabilir. Ancak bu durumun gerçekleşmesi için, önceki marka sahibi ile sonraki markayı kullanacak olanların benzer tüketici kategorisine sahip olmaları ve benzer eğilimleri göstermeleri gerekmektedir. Yani önceki markayı kullananların, sonraki markayı da kullanacak olmaları ve bu markalar arasında bağlantı kurma ihtimallerinin olması gerekmektedir.

556 sayılı KHK’nın 8/4 ve 9/1-c maddelerinde tanınmış marka ile KHK’nın 7/1-ı ve Paris Sözleşmesinin 6. Maddesinde geçen tanınmış markalar birbirinden farklıdır. Birisinde, sadece sektöründe değil tüm sektörlerde, toplumun her kesiminde tanınan bilinen bir marka söz konusu iken, diğerinde sadece kendi sektöründe veya benzer yada yakın sektörlerde bilinen markalardan söz edilebilir. Toplumun bütün kesimlerince bilinen bir marka ile toplumun bir kısmınca bilinen, bir kısmına hitap eden markaların ayırt edici karakterlerinin zedelenmesi, markanın itibarının zarar görmesi olgusu farklı cereyan etmektedir.  Toplumun belli bir kesimince tanınan bir markanın itibarının zarar görmesi olasılığı, bütün bir toplumun bildiği markanın itibarının zarar görmesi olasılığından düşüktür.  “Sulandırma” hali olarak kabul edilen ilke uyarınca, sulandırma hallerinin her somut olayda ayrıca irdelenmesi gerekmektedir. Sonraki tarihli tescilin 556 sayılı KHK 8/4’e aykırı kabul edilebilmesi için, ilk Markanın Tanınmış olması yanında Haksız Yararlanma, Markanın Ayırtedici Karakterinin Zedelenmesi ve Markanın İtibarına Zarar verilmesi hallerinden en az birinin de gerçekleşmiş olması gerekir.(U.Çolak Türk Marka Hukuku) Bu halde sonraki tarihli başvuru korunamamaktadır.

Esasen firmalar tanınmış bir markaya benzer marka üretme çabası ile kendi emeklerini heba etmektedirler. tanınmış markaya benzer olarak türetilmeye çalışılan diğer markalar, bilinçli tüketici nezdinde baştan itibaren “Taklit marka” algısı yaratmaktadırlar. Firmalar için, tavsiye edilen en doğru yöntem, piyasaya arz ettikleri ürün/hizmetlerini en iyi şekilde tanıtan,  özgün markalarla yola çıkmalarıdır.

Devam eden sayılarda Fikri Haklarda ve günlük hayatımızda önemli bir yer bulan Endüstriyel Tasarımları sizlerle paylaşacağız. 14.10.2014

Sevgiyle kalın…

              Avukat

       Hatice YILDIZ

Marka & Patent Vekili

    Test

    Form Gönderimi

    Tamam

    YILDIZ & EROĞLU HUKUK BÜROSU

    • Eskişehir Yolu Mustafa Kemal Mahallesi 2159 Sokak 8-2 Ankara
    • +90 312 232 16 90
    • info@yildizeroglu.com